Hindistan hazırlık, yolculuk öncesi


Üstün farkındalık durumuna, inançla değil; kişisel deneyimleme ile ulaşılabilinir/BUDHA M.Ö.500 (Siddharta)

Başıma ne geliyorsa kitaplar yüzünden geliyor. Farkındalığımın artmasında en büyük pay sahibi önce onlar sonra yolculuklar.
Bir kaç ay önce elime geçen, Orhan Pamuk'un "Yeni hayat"ı, ardından tavsiye üzerine okuduğum Sadık Hidayet'in "Kör Baykuş"u, üzerine soğumuş küller serptiğim eski bir arzumun ortaya çıkmasına ön ayak oluyorlar.

18 sene önce ruhuma düşmüş olan Asya ateşinin ilk söndürme çalışmalarımı, o zamanlar Nepal ve Tibet'i bir kaç ay arşınlayarak yapmış, hayatın anlamını bulup (!) geri dönmüş ve yaşantıma kaldığım yerden devam etmiştim. 

Yıllarca bazen keyifle bazen kızgınlıkla çalışmış, sevgiyle evlenmiş, mutlulukla çocuk sahibi olmuş, heyecanla yeni arkadaşlar edinmiş, bazı işlerden nefret ederek istifa etmiş, bazılarından anlamsızca kovulmuş, maddi kazançlarla bildik şeyleri ardı ardına yapmıştım.

Ancak hiç biri yolda olmanın, yolcu olmanın hazzını verememişti. Bu durum ben de hep, muzdarip bir hayal kırıklığı yarattığından çevreme göre normalleşebilmem için sık sık yolda, yolcu olmaktayım.

 Her gezi ek bir farkındalık yaratıp, gelişimime bir katkı sağlasa da, insanlığın merkezi, dinlerin ilkleri olan Asya'nın en kalabalık ikinci ülkesi, bir kurt gibi içimi kemiriyordu. 

Hayatıma kaldığı yerden devam ederken içimdeki bu iç huzursuzluk, yolda olma isteği ile birleşince kendi kendime seksen günde devrialem hayaline dalıp gidiyorum. 

Yıllar önce Nepal'de dolaşırken Siddhartha Gautama'nın neden Hinduizim'den sıkıldığını, niçin Budizm'i yarattığını hem merak etmiştim. Bir Kral çocuğu olan Siddharta, neden zevkten, şehvetten sıkılır da, mal, mülk para içinde, zevki sefa içinde yaşarken kendini dağlara, taşlara vurup Himalayaların tepelerine, Annapurna'nın içlerine girer de Budizm'i yaratır diye düşünmüştüm....

Şimdi kendimi, hayatın "olmayan anlamını" anlamış saydığımdan biraz da Siddhartha'nın geçmişini merak ettiğimden, biraz da kendime bir 50. yaş günü hediyesi vermek istediğimden ama en önemlisi hayallerimin peşinde koşturmayı sevdiğimden, Hindistan'a gitmeye karar veriyorum.

İlk hazırlık aşamalarım her zaman olduğu gibi gene bir gizlilik içinde başlıyor. Ancak proje ortaya çıktıkça kendi kendim ile yaptığım iç pazarlıkların ardından ilk işim o yöre için tavsiye edilen aşıları kontrol etmem oluyor. Bu konuda bir çok muamma olsa da, kimileri "yaptırmadan gittim, geldim" dese de, ben yaptırmaktan yana olduğumdan, zamanı geçmiş veya eksik olan aşıları vurdurmak üzere Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğünde soluğu alıyor, Hepatit A, Hepatit B, Tifo, Menengit, Polio, Tetonoz, Sarı Humma, gibi aşılardan eksik olanları yaptırıyorum.

Bir de Sıtma ihtimali var. Sıtmanın aşısı olmadığından, riski de geçen senelerde gittiğim Tanzanya'ya göre çok daha az olunca, ayrıca sıtmaya karşı alınabilecek ilaçların da Karaciğeri çok yorduğundan, doktor tavsiyesi ile o ilaçların kullanımlarındaki riskleri almamak adına, hayatın anlamı içinde kendimi şansa bırakıyor ve yola çıkmanın hazırlıklarını devam ediyorum.

Sırada okunacak kitaplar var...


İşe yıllar önce okuduğum sevgili dostum Özcan'ın kitabını tekrar okuyarak başlıyorum. 

En iyi hayallerin peşinden gidebilmek için onları iyice beslemek ve güzelce oluşturmak gerekiyor.

Namaste-Hindistan gezi notları (Özcan Yurtalan), Hindistan Gezi Rehberi (Zafer Bozkaya), bilumun blog yazıları, Hindistan Masalları (Ergun Sav), Geceyarısı çocukları (Salman Rüsudhie), Küçük Şeylerin Tanrısı (Arundhati Roy) ve izlediğim bazı Hint filmeri ile dinlediğim Hint müziklerini, okuduklarımla birleştiriyorum.

Ehh, beynimizde taşıyacaklarımız kolay da, sırtımızda ne taşıyacağız? Oraya ne götüreceğiz? İşte bu kısmı zor... Bunu da yılların tercübesi ile çözmeye çalışıyorum.

Her gezi öncesi sırt çantası planını hep detaylı yaparım ancak her seferin de kendimi bir hamal gibi hissetmiş, her gittiğim yerde yanımda getirdiklerimi fazla bulmuş, gereksiz eşyalardan dert yanmışımdır. Bunun en büyük sorumlusu onu da alsın, bunu da alsın dediğimiz sırt çantamızın büyüklüğü olmuştur. 

Böyle sıkıntılı anlarda hep bir Sadhu olmak istemişimdir. Kıçıma bağlayacağım bir bez parçasının yanısıra, bir elimde bir sopa, diğer elimde yemeğimi dileneceğim bir maşrapa, ayağımda parmak arası bir terlik, başımda da bir sarık...

Olmadı. Olamadı. Galiba olamayacak da... Yanarım, yanarım ben bir Sadhu olamadığıma yanarım...

Eh herşeye rağmen, bu yolda attığım en iyi adımlardan birisini atıp, bu geziye 25 lt'lik bir sırt çantası ile birde 5 lt'lik, göğsümde taşıyacağım ufak bir göğüs çantası ile çıkmaya karar veriyorum. En azından koyacak yerim olmadığından fazla eşyaları taşıyamayacağım...


Çantamın içindekiler;

Baş için : bere, boyunluk, güneş kremi, tülbent, göz krem - fucithalmic.

Vücut için : mont, 4 tişört, uzun kollu içlik, kısa kollu içlik, polar üst, eldiven, el kremi, sabun, havlu, 2 tk iç çamaşırı

Bacaklar için: 2 pantalon, polar alt, alt içlik, şort, bot, ayakkabı, sandalet, 4 çorap.



Tıbbi İlaçlar:  Yara kremi, Haşara kremi, Baticon, İshal ilacı, Kabızlık fitili, Bağsur kremi, Yara bandı, Pamuk, Dezenfektan, Wiks, Nane, Baticon. 



Ecza Çantası : Buscopan & Parol (Ateş/Ağrı), Remie (Mide),  Diafuryl Fort (İshal) Stilex (Böcek sokması), Muscoflex (Kas) Proctolog (Bağsur), Travocort (Mantar) Medecasol(Ayak), Majezik (Boğaz), Theraflu (Grip), Augmentin (Antibiyotik), Göz yaşı, Steril sargı, Bandaj, Yarabandı, Yanık jeli, Fitil,


Ek Destek : Diş fırçası, Diş macunu, Aspirin-C, Balık yağı hapı, Derece, Wiks, avuç koruyu eldiven, 2 kitap,

Teknik Aletler :  Çatal/bıcak/kaşık, baş feneri, el feneri, şarj gücü, kablo, fiş, cep telefonu, çakmak, iğne, lastik, zincir, kilit, kanca, su geçirmez torba,  cüzdan, Makas, cımbız, Pasaport, Banka Katları, Aşı karnesi, Uyku tulumu.

Eh şimdi yola çıkma zamanı. Nerede olduğumu ve yaşadıklarımı yazmaya çalışacağım bu blogdan takip edebilirsiniz. 

Hayat; üzerinde yürüdüğümüz bir yoldan, bir de yol kenarlarına dizilmiş kapılardan oluşuyor. Bazılarını merak edip içine girer, yeni yolda yolculuğumuza devam ederiz. Bazılarının yanından geçer gider arkasında ne var ne yok hiç bilemeyiz.

Şubat 2016